Eğitim sistemininin gelişmesi demek çocuk 5 yıl okusun veya 10 yıl okusun diyerek olmaz. Ya da müfredata şunu ekleyelim veya bunu çıkaralım diyerek de olmaz. Çocuklarımızı aşırı çalıştırarak ve eve düzinelerce ödev vererek de olmaz. Bu sadece eğitim gören gençlerimiz için nefret ve bıkkınlık sebebidir. Ben biraz da kitap okumayan nesillerimizin yetişmesinde öncülüğünü eğitim sistemimizin öğrenciyi aşırı bunaltmasından kaynaklandığını düşünüyorum. İsterseniz siz bu şekilde düşünmeyebilirsiniz. İnanın çoğu mezun öğrencimizden duyacağınız laf şu okul bitsin de bak bunu, şunu yapacağım diye peş peşe eklediğini göreceksiniz. Akıllarımıza öğrenmenin sıkıcı olduğu kodlanmışken sanırım mezuniyet sonrası çoğu şeyi akışına bırakıyoruz.
Bu şekilde düşünmemin sebebi mühendislik eğitimimin bir dönemini İsveç'te geçirmem ve orada tanıdığım İsveçli arkadaşlarımı gözlemlerimdir. O gözlemlediğim arkadaşlarımın hepsi benim gibi çoktan mühendis olmuş durumda. İsveçli arkadaşlarıma bakınca Türkiye'deki öğrencilerin daha fazla şey bildiğini ve bir o kadar da zeki olduğunu iddia bile edebilirim. Peki neden eğitimde İsveç dünyada ilk sıralarda yer alırken biz sürekli eğitimde sorunlar yaşayarak bu listede sonucu durumdayız? Gözlemlerim mühendislik bölümü veya sayısal bir bölümün eğitimi için geçerli olacağını düşünüyorum.
Okullarımıza bakarsanız gerek yazılılarla gerekse sözlülerle öğrencinin bir şeyi o anda yapıp yapamamasını ölçüyoruz. Formülleri veya hesapları sırasına göre ezberleyip geçiyoruz. Öğrencinin bir konuyu ne için ve nasıl yapıldığını öğrenmesi bence daha önemli. İngilizler Hindistan'ı sömürürken zeki öğrencilere devasa logaritma tablosunu ezberletmiş. Burada zeki öğrencilerin düşünmemesini sağlayarak zekalarının körelmesine ve eğitim için fazla enerjilerinin kalmamasına sebebiyet vermek istenmiş. Bu konuda olması gereken bana göre sınavlarda kitaplar, defterler açık olmalıdır. Sorular ise düz mantıkla sorulmamalı. Mesela tersten veya biraz değiştirilmiş olarak sorulmalıdır. Önemli olan bir şeyi ezberlemek değil eldeki olanlarla öğrencinin neler yapabildiğini öğrenmesi ve çıkarımlar yaparak sonuca ulaşabilmesidir. Sonrasında Türk halkı okuduğunu anlamıyor diye bir haber ortaya çıkıyor. Evet, 2016 yılında yayınlanan habere göre kendi dilinde okuduğunu anlamada ülke olarak dünyada 72 ülke arasında 50. sıradayız. Burada temel sorun son bahsettiğim şeydeki gibi biz okuduğumuzu anlamıyoruz çünkü okurken elimize geçen verilerle ne yapacağımızı bize öğretmediler. Bu konuda bizi düşünceye sevketmediler. Bu ilk defa okuma yazma öğrenen bir öğrenciye harfleri öğretip ve bu harflerin yan yana gelerek oluşturacağı kelimeleri, cümleleri oluşturmak için nasıl yan yana getireceğini öğretmemek gibidir. Dersi geçmek istediğinde kitabın bir sayfasını ezberlemenin yetmesi yerine yorum yapabilme kabiliyeti kazandırabilirsek okuduğumuzu da anlarız. Elimizdeki verilerle ne yapabileceğimizi biliriz.
Ülkemizdeki eğitim konusunda eksiklikle ilgili bahsetmek istediğim bir konu daha var. Aslında bu problem çözülürse ülkemizdeki problemlerin çoğunun da çözüleceğini düşünüyorum. İskandinav ülkelerinin neden çoğu konuda bu kadar fazla geliştiğinin göstergesidir. Eğitimde öğrenciye her zaman ben değil biz diyebilmeyi öğretmek gerekmektedir. İsveç'te bu anaokulunda üniversiteye kadar her daim eğitimde uygulanan ders işleme biçimi. İsveç'te hoca gelir dönem başında öğrencilerin 3'erli veya 4'erli gruplara ayrılmasını ister. Hoca gerekli gördüğü yerde grupların dengeli olması için küçük değişiklikler yapar. Bu gruplara derse göre her gruba birkaç farklı proje verir. Projeler derste öğrenilecek şeylerin hoca gözetiminde kullanmasını sağlamakta. Mesela hoca bir hafta ders işler diğer hafta gruplara verilen projeye dersteki öğrenilenleri uygulanması için öğrencileri serbest bırakır. Bir dönem sonunda o derste öğrendiklerini bir projenin tamamında kullanmışsındır. Müfredatlar da bir dersi konu konu değil de hocanın vereceği projenin tamamında o bilgileri kullanacak şekilde düzenlenmiştir. Asıl bahsetmek istediğim yere gelince takım çalışmasının öğrencilere öğretilmesi konusudur. Dersi geçmek veya kalmak grupça olmaktadır. Bu sayede projeler yapılırken öğrenciler grup arkadaşını destekler, iş paylaşımı yapılır. Çünkü öğrenci biliyordur ki ben üstüme düşeni yaptım, gerisi banane diyerek kendisi de dersten kalma sonucuna ulaşacaktır. Bu çalışmalar yapılırken öğrenciler öğretilenleri nerede nasıl uygulayabileceğini, toplum içinde bencil olmamayı, üstüne düşen görevi yapmayı, arkadaşlarının yerine kendini koyabilmeyi, başkalarıyla uyumlu çalışmayı, zorluklara karşı sabrı ve hatta insanlar arası iyi iletişim kurabilmeyi öğretmektedir.
İnanın İsveç'te eğitim görürken o grup çalışmaları sayesinde İsveçli arkadaşlarımla kısa süresinde daha samimi oldum. Ülkeye kısa sürede adapte oldum. Ayrıca grup çalışmalarında İsveçli arkadaşlarım ve hocamın mentörlüğü sayesinde o derste öğretilenler aklıma uygulamalı olarak kazındı. Bugün sorsanız üstünden yıllar geçmiş olsa bile o bilgileri hatırlamakla kalmayıp gerek duyulduğunda o bilgilerle ne yapacağımı ve nasıl kullanacağımı biliyorum. Bunu İsveç'te eğitim gördüğüm dönemde sadece 4 farklı derste 4 farklı grup projesi yaparak diyebiliyorum.
Tüm eğitimimi İsveç'te tamamlama fırsatım olsaydı acaba nasıl olurdu diye aklıma geldikçe kendime sorarım.
Ben bunları düşünüyorum. Ya siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Y.A.